Kırmızı Kanatlı Baykuş Masalı’nda Baykuşun ihtiyar bir adama yaptığı iyiliğin karşılığında ihtiyar adamın kendisine yaptıklarını konu edinen çok güzel bir uzun uyku masalı.. İyi okumalar.
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Bu kullarının arasında kimileri mutlu, kimileri mutsuzmuş. Kimileri karınca gibi çalışkan, kimileri ağustos böceği gibi tembelmiş. Allah’ın çalışkan kulları arasında yaşlı mı yaşlı bir balıkçı varmış.
Bu balıkçı sabahları erkenden kalkar, nehre gidermiş. Birkaç küçük balık için bütün gün avlanırmış. Akşam olduğunda yakaladıkları balıkları sayarmış. Bir yada iki. Hiçbir zaman daha fazlası olmazmış. Sonra da şehre iner, onları satarmış.
Karşılığında da birkaç kuruş para alırmış. Bu para ancak iki dilim ekmek almaya yetermiş. Yaşlı balıkçı ekmeğini karısı ile paylaşırmış. Neredeyse hemen hemen her gün yarı aç bir şekilde yatarmış. Yaşlı balıkçı, bir sabah her zamanki saatte yola koyulmuş. Nehir kıyısına varmış.
Tam oltasını nehre uzatacağı sırada uçan bir şey görmüş. Bu kırmızı kanatlı ve çok güzel bir baykuşmuş. Balıkçı içinden “Bu sıradan bir kuş olamaz.” diye düşünmüş.
Gerçekten de bu sıradan bir baykuş değilmiş fakirlere yardım eden bir kırmızı kanalı Baykuşmuş. Baykuş, o gün öyle balıkçıyı izlemiş. Yaşlı balıkçı, bin bir zorlukla küçücük bir balık yakalamış.
Baykuş “Bu minicik balıkla ne yapacaksın ihtiyar.” diye sormuş
İhtiyar “Şehre götürüp satacağım. Aldığım bir parça kuru ekmeği de eve götüreceğim. Yaşlı karım ile yiyeceğim.”
Baykuş, yaşlı adama çok acımış. “Çok fazla çalışıyorsun. Çok zahmet çekiyorsun. Ama karşılığında hiçbir şey kazanmıyorsun.”
“Yatmadan önce birkaç parça ekmek yiyelim o da yeter.” demiş
“İyi yürekli ihtiyar! Bundan sonra her gün sana bir altın getireceğim. Onu satarsın. Daha çok para kazanırsın. Hayatınızın son günlerinde açlık çekmezsiniz.” dedikten sonra uçup gitmiş.
Gece yarısı olunca Baykuş gelmiş. Yaşlı balıkçının kapısının önüne bir altn koymuş. Kimselere görünmeden oradan uçup gitmiş.
Sabah olunca, yaşlı balıkçı nehir kıyısına gitmeye hazırlanıyormuş. Bir de ne görsün! Kapının önünde bir altın duruyor. İhtiyar “Bu Baykuş’un işidir.” diye düşünmüş.
Her gece aynı saatlerde Baykuş adamın evine gelerek kapının önüne bir altın bırakıp gidermiş.
Balıkçı da her sabah o altını şehre bozdurmaya götürmüş. Gün geçtikçe yaşlı balıkçı zengin olmuş. Bir gün kendisine güzel bahçeli bir ev alacak kadar parası bile olmuş.
Yaşlı balıkçı ve karısı artık çok mutluymuş. Daha sağlıklı olmuşlar. Eh ne de olsa artık evlerinde bin bir çeşit yiyecek varmış. Bir gün yaşlı balıkçı, şehre inmişti. Bir tellalın sesini işitmiş.
“Padişahımız efsanevi Kırmızı Kanatlı Baykuş’un hikayesini duymuştur. onun nerede olduğunu bilene, padişahımız toprakların yarasını verecektir!” diye söylenp durmuş. Herkes gibi yaşlı balıkçı tellalın söylediklerini duymuş.
“Aman Allahım! Topraklarının yarısı mı! Mutlaka gidip Kırmızı kanatlı Baykuş’un yerini söylemeliyim onlara! Çok zengin olacağım. Yaşasın…” diye bağırmış.
Sonra birdenbire aklına Baykuş’u iyilikleri gelmiş. “Bir parça kuru ekmek ile doyuyorduk. O bana yardım etti. Onu asla ele veremem! Ama çok zengin olacağım.” demiş kendi kendine
Yaşlı adam kendi kendine konuşmuş durmuş. En sonunda kararını vermiş. Tellala, “Ben onu nasıl bulabileceğinizi biliyorum.” diye bağırmış.
Herkes pürdikkat kesilmiş. Bu yaşlı adamın ne diyeceğini merak ediyormuş. Padişah da tellalın yanındaymış. Hemen yaşlı balıkçıya doğru yürümüş. “Bize yalan söylemiyorsun değil mi?” diye sormuş.
“Hayır padişahım. Size kim yalan söylemeye cesaret edebilir ki?”
Padişah: “Bak ihtiyar, Baykuşun kanatları, gözleri kör olan karımı iyileştirecek. Sen de ülkenin yarısına sahip olacaksın. “demiş.
Yaşlı balıkçı Baykuş’un kendisine yaptığı iyilikleri unutmuş. Padişaha ondan söz etmeye başlamış: ” Güzel mi güzel, kırmızı kanatlı bir kuş!….” Yaşlı balıkçı anlatmış. Herkes dinlemiş. Dinleyenlerin hepsi onu çok merak etmişler.
– Padişahım, bu kuşu tek başıma yakalayamam. Bana yüz asker gerekli. Hem öyle silahla onu yakalamamız mümkün değil. Muhteşem bir sofra hazırlamalıyım. Onu sofraya davet edelim. İşte tam bu sırada askerler kuşun üstüne atlasın. Böylece onu yakalamış oluruz..” demiş.
Padişah yaşlı adamın isteğini kabul etmiş. Hemen yüz askerine emir vermiş. “Balıkçıyı izleyin ve o kuşu benim için hemen yakalayın!”
Gece yarısı olduğunda bütün hazırlıklar tamamlanmış. Muhteşem bir sofra kurulmuş. Padişahın askerleri ise ağaçların arkasında beklemeye başlamış. Çok geçmeden Baykuşu’n kanat sesleri duyulmuş. Ağzındaki bir altın ile karanlıktan çıkagelmiş.
İhtiyar balıkçı kuşa seslenmiş: “Hoş geldin! Benim sevgili arkadaşım! Sana çok teşekkür ederim. Sayende zengin oldum. Bu gece seni en güzel yiyeceklerle beslemek istiyorum. Yardımlarına karşı bir teşekkür olsun!”.
Baykuş başlangıçta bu teklifi reddetmiş. Hatta bir ara “Balıkçı neden bu kadar ısrar etti? Kötü bir niyeti mi var acaba?” diye düşünmüş. Ancak yaşlı balıkçı o kadar tatlı dil dökmüş ki Kuş dayanamamış.
“O zavallı bir ihtiyar. Onun bu ricasını reddetmemeliyim. Hem bana kötülük yapması için bir sebep yok. Ona çok yardım ettim.” diye düşünmüş. Sonra da yaşlı adamın gösterdiği yere geçmiş.
“Al benim güzel dostum! Hadi biraz da bundan ye, diye yalvarmış yaşlı adam. Baykuş yemeye başlamış. İşte tam bu sırada bir ses duymuş: “Yakalayın onu! ”
Bu yaşlı adamın sesiymiş. Baykuş üzerine doğru koşan yüzlerce adamın arasından uçuvermiş. Ama yaşlı adam, ayağını yakalamış. “Onu yakaladım.” diye bağırmış.
Ama bu Baykuşu durdurmaya yetmemiş. Çünkü Baykuş havalanmış. Padişahın askerlerinden biri yaşlı adamın ayağını yakalamış. Başka bir asker de diğerinin ayağını. Böylece bir zincirmiş bu. Baykuş, yaşlı adam ve yüz askerin zinciri.
Baykuş yükseldikçe yükselmiş. Bulutların arasına karışmış. Yaşlı adam ve padişahın askerleri daha fazla dayanamamış. Birer birer yere düşmüşler. Yaşlı adamdan Padişahım yüz askerinden de kimse haber alamamış. Baykuş destanı ise dilden dile dolaşmış. Bir masal olmuş. Onu bir daha kimsecikler görmemiş.