«Kırmızı Ayakkabılar Hikayesi»

«Kırmızı Ayakkabılar Hikayesi» pdf indirEvvel zaman içinde ayakkabısı olmayan öksüz bir kız çocuğu varmış. Öksüz çocuk kumaş parçalarını toplayarak kendisine bir çift kırmızı ayakkabı dikivermiş. Bu ayakkabılar görünüş olarak kaba olsa da onu çok seviyormuş.

Güzel kız gününü dikenli koruklarda geçirse de, yeni diktiği kırmızı ayakkabıları kendisini zengin hissettirmekteymiş.

Gel zaman git zaman kırmızı ayakkabılarıyla yorgun argın yürürken, yanında yaldızlı bir at arabası duruvermiş.

Arabanın içinde oturan iyi giyimli kadın onu çok sevmişti o yüzden kendisiyle beraber yaşamak isterse ona kendi kızı gibi davranacağını söylemiş.

Kırmızı ayakkabılı kız bir süre düşündükten sonra güler yüzlü yaşlı kadınla birlikte gitmeye karar vermişti. Beraberce yaşlı kadının evine gitmişler. Kızın başı yıkanıp, temiz iç çamaşırları yün elbiseler ve parlak bir siyah ayakkabı verilmiş.

Eski elbiselerini ve özellik de kırmızı ayakkabıları soran çocuk, elbiselerinin kirli ve ayakkabısının gülünç olduğunu ve orada yanarak kül olduğunu öğrenmiş.

Bu duruma çok üzülen çocuk, kırmızı ayakkabısının kendisine verdiği mutluluğu çevresindeki hiçbir zenginlik vermiyormuş.

Her zaman uslu bir şekilde oturmak, sekmeden yürümek ve kendisi ile konuşulmadan konuşmamak zorunda olan kız eski kırmızı ayakkabılarını özlemekteymiş.

Günler bu şekilde geçip giderken masumlar günü gelip çatmış, kilise topluluğuna kabul edilecek büyüklüğe gelmişti. Yaşlı kadın bu özel gün için hazırlanmış olan ayakkabıyı almak için onu yaşlı ve sakat bir ayakkabıcıya götürüvermiş.

Ayakkabıcı ona çok güzel bir deriden yapılmış olan ve pırıl pırıl parlayan kırmızı bir ayakkabı göstermiş.
Gözleri bozuk olan yaşlı kadın ayakkabıların rengini fark edemeyip, parasını ödeyerek satın alıvermiş. Çocuğa göz kırpan yaşlı ayakkabıcı hemen kırmızı ayakkabıları paketlemiş.

Öyle bir günde kiliseye kırmızı ayakkabı ile gitmek hoş karşılanmıyormuş, bunu bilmeyen kız ertesi gün kiliseye gidince onun ayakkabılarını gören kilise üyeleri şaşkınlıkla ayakkabıları süzüyormuş.

Kırmızı ayakkabılar parlatılmış, heykeller, duvardaki ikonlar bile sanki ayakkabılarının uygun olamadığını gösterir bir şekildeymiş.

Yaşlı kadın gün sonunda kiliseden ayrılmadan, çocuğun kırmızı ayakkabıları hakkında bilgilendirilmiş.

Yaşlı kadın eve gittiklerinde kıza” Kesinlikle bir daha kırmızı ayakkabıları giymeyeceksin” diyerek uyarmış.

Ertesi sabah yine kiliseye gidecekleri esnada güzel kız, siyah ayakkabılar yerine kırmızı ayakkabıları giyerek, yaşlı kadınla kiliseye doğru yol almışlar.

Kiliseye vardıklarında kilesinin kapısında üzerinde dar bir ceket olan, kırmızı sakallı yaşlı bir asker varmış. Saygıyla eğilip çocuğun ayakkabılarındaki tozu fırçalamış. Kızın ayak tabanlarını kaşındıran dans ritmi ile hafif bir şekilde vuruvermiş.

Herkes öfkeli bir şekilde kırmızı ayakkabıya bakarken, nar gibi parlayan ayakkabılarını çok seven çocuk, ayakkabılarından başka bir şey düşünemiyormuş. Ayakkabılarım şöyle böyle diye hayranlıkla bakarken koroya katılmayı unutuvermiş.

Güzel kız ve yaşlı kadın kiliseyi terk ederken yaralı bir asker arkasından bağırıvermiş: ” Bu ayakkabılar ne kadar da güzel dans ediyor” demiş. Bu sözler kızın ani dönüş yapmasına sebebiyet vermiş.

Hareket eden ayaklarını durdurmakta zorlanan kız kontrolünü yitirerek kilisenin köşesinde dans etmeye başlamış. Gavotte ve ardından da csardas yaparak yol boyunca vals yaparak zamanını geçirmiş.

Kadının arabacısı hemen arabadan inerek kızı tekrar arabaya getirmiş. Kızın ayakları yere bir türlü basmıyor adeta havada dans etmekteymiş.

Hemen yaşlı kadın ve arabacısı kırmızı ayakkabıları çıkarmak için ayaklarını çekiştirirken, şapkalar yere düşüp, bacaklar hava da savruluvermiş. Ortaya muhteşem bir manzara çıkıvermiş ve en sonunda kızın ayakları da sakinleşivermiş.

Eve geldiklerinde öfkelenen yaşlı kadın, ayakkabıları rafın üstüne atıp, bir daha kırmızı ayakkabılara dokunmaması için uyarmış. Ama kız ayakkabıları özlemle izlerken onun için bu ayakkabılar en güzel şeymiş.

Gel zaman git zaman yaşlı kadın yatağa düşüvermiş. Yaşlı kadına bakan doktor evden ayrıldıktan sonra kız ayakkabılarını sakladığı odaya girmiş.

Çok yüksekte duran ayakkabılara bakar bakmaz, dayanamayarak ayakkabıları raftan aldığı gibi ayağına geçirivermiş. Kırmızı ayakkabılar topuklarına değer değmez kız tekrardan dans etmeye başlamış.

Dans ederek kapıdan çıkan kız gavotte, ardında da csardas yaparak cesur bir vals dönüşü yapıvermiş. Bu duruma çok sevinen kız, başının belada olduğunu anlamayıp dans etmekte ısrarlıymış. Ayakkabılar onu dans ettirerek karanlık ormana doğru götürüvermişler.

Orada kırmızı sakallı dar ceketi ve askıdaki koluyla ağaca dayanmış yaşlı asker durmaktaymış. ” Ne kadar da muhteşem dans eden ayakkabılar, olur şey değil” demiş.

Bu durumdan korkan kız, zıplayarak ayakkabılarını çıkarmaya çalışmış. Ayakkabılarını çıkarmaya çalışırken dahi dans etmeye devam etmekteymiş.

Durmak bilmeyen dansla birlikte tepelere, vadilere hatta gün ışığına kadar dans etmekte ve korkunç olan bu dans durmak nedir bilmiyormuş.

Kızın ne kadar merhamet dilemesiyle de kırmızı ayakkabılar onu çok uzaklara götürüp, akarsulardan geçirmiş, çalılıklardan atlatmış ve durmak bilmeyen dansla eski evine gelivermiş.

Eve geldiğinde yaşlı kadının daha da hasta olduğunu öğrenivermiş, fakat o dans etmeye devam etmiş.

Bitkin bir hal içinde kasabada bulunan bir devin yaşamış olduğu ormana kadar dans edivermiş. Devin duvarındaki balta titreyince Dev kızın yaklaştığını anlayıvermiş.

Kapıya varınca Deve yalvararak” Ayakkabılarımı çıkarıp, beni bu korkunç danstan kurtarın” demiş. Böylece Dev kırmızı ayakkabının iplerini baltasıyla kesmesi gerektiğini söylemiş.

Kız da ”Bir daha bu kırmızı ayakkabıları giymem yeterki beni ondan kurtarın” demiş. Bunun üzerine Dev kırmızı ayakkabının iplerini keserek kızın ayağından çıkarmış.

Kırmızı ayakkabılar kendi kendine dans etmeye devam ederek ormana doğru yol alıp, kaybolmuşlar.

Zavallı kız bir daha da kırmızı ayakkabıları girmeyerek yaşlı kadınla beraber mutlu bir yaşam sürmüş.