Zaman, zaman içinde, kalbur saman içinde. Bu sözün önü var, arkası yok. Gömleğimin yeni var yakası yok. Sabır da bir huydur; suyu var, tası yok.. Bir varmış, bir yokmuş. Develer tellal iken; ben de anamın beşiğini tıngır mıngır sallar imişim. Böyle geçerken günler, çok eski zamanların bir tanesinde, dünyanın en iyisi, meleklerin de en meleği bir padişah yaşarmış. Bu padişahın, sayamayacağı kadar çok eşyası varmış. Çok zenginmiş, çok varlıklıymış ama ne yazık ki hiç çocuğu yokmuş bu adamcağızın. Padişah gittikçe yaşlanıyormuş. Yaşlandıkça da içindeki bu ukde gittikçe büyümeye devam ediyormuş.
Günlerden bir gün akıllı bir pir, bu padişahın derdini öğrendikten sonra ona ‘kolayı var’ demiş ve başlamış akıl vermeye. Demiş ki:
– Bir bahçe yaptırın bu bahçenin içinde havuzlar, çiçekler, güller, ağaçlar ve daha bir sürü şey olsun.’
Bu sözler üzerine padişah öyle güzel bir bahçe yaptırır ki dillere destan, gözlere şölen bir bahçe olur. Padişah bahçeyi yaptırınca hemen çocuğu olacağını düşünür. Fakat bu konuda hiçbir müjde gelmez bir türlü. Bu müjdeli haberin gelmeyişine mi kızsın, çocuğunun olmayışına mı ağlasın, yoksa boş yere bu bahçeyi yaptırdığına mı sinirlensin? Ne yapsın bu adam? Padişah başlar, sinirinden bahçeyi dağıtmaya. Çiçekleri ezer, çimlerin üzerinde tepinir, bütün bahçeyi dağıtır. Bunun üzerine hanımı, yalvar yakar adamı durdurabilmiş, az da olsa padişahın sakinleşmesini sağlayabilmiştir. Padişahın hanımı, bu bahçeyi yapıldığı günden beri çok sevdiğinden, hep bahçede dururmuş, çıkmazmış bu bahçeden. Ağaçlarla konuşur, derdini anlatırmış.
Bir gün oldukça yaşlı olan bir elma ağacı hanımın bu durumuna üzülmüş ve dile gelip hanım ile konuşmaya başlar ve ona akıl verir. Elma ağacı:
– Benim tohumlarımdan al bahçenin bir yerine dik. Bir gün sana elma verecek. O elmanın yarısını sen yersin, yarısını da padişaha yedirirsin, demiş.
Kadın ağacın dediği her şeyi kelimesi kelimesine yapmış. Aradan yedi yıl geçtikten sonra dikilen elma ağacı, bir elma vermiş. Elma da elmaymış hani. Bir yanı kıpkırmızı, bir yanı bembeyaz. Hanım, almış elmayı, bölmüş. Yarısını kendi yemiş, yarısını da padişaha yedirmiş. Bu günden sonra aradan dokuz ay on gün geçer ve hanım bir erkek evlat doğurur. Padişah ve diğer herkes bu habere çok sevinir. Kırk gün kırk gece davul çaldırır. Bu masalın sonunda da gökten üç elma düşer… Kimin ne isteği varsa hepsi onun başına…